Ne anlama geliyor?
‘Epigenetik’ kelimesinin kökeni, elbette Yunancadır. EPI kelimesi ÜSTÜNDE, ÖTESİNDE, ÖNCESİNDE anlamına gelmektedir. Dolayısıyla epigenetik “genetik üstü, öncesi” anlamına gelir.
Daha önceki leptin ve ensülin yazılarımda bahsetmiştim: Pek çok kişi genlerin ve kromozomları en önemli moleküller olduğunu söyler, fakat doğduktan sonra genleriniz sadece hazır olda durur ve HORMONLARINIZ GENLERİNİZE YÖN VERMESİNİ BEKLERLER.
Hücrelerimize ve genlerimize, enerji ve metabolizmayla ilgili mesajlar taşıyan en önemli iki hormon ise ensülin ve leptintir.
Şöyle yorumları çokça duyarız: “Babam da annem de oldukça kiloluydu, ben de onlara çekmişim”. Aynı cümle kardiyovasküler hastalıklar, kanser, vb. rahatsızlıklar için de telafuz edilir.
PEKİ SAĞLIĞIMIZ GERÇEKTEN GENLERİMİZ TARAFINDAN MI BELİRLENİYOR?
Kötü genlere sahip olmak bir kader mi, yoksa genler esnek midir, düzeltilebilir hatta dönüştürülebilirler mi? Cevapları çığır açıcı bir bilim dalı olan “epigenetik” alanında bulabiliriz.
Öncelikle şunu açıklığa kavuşturalım; birlikte doğduğumuz ve vücut hatlarımızı, saç ve göz rengimizi belirleyen, doğuştan gelen özürleri, çocukluk hastalıklarını ya da erken ölüm yatkınlığına sebep olan genler ne yazık ki DÜZELTİLEMEZ. Ancak, bu değişmez genler, genetik yapımızın sadece %2’sini oluşturmaktadır.
EPİGENETİK NEDİR?
Epigenetik gen aktivitemizi kontrol eden ortamı hazırlayan molekül mekanizmalarını inceleyen bir bilim dalıdır. Epigenetik alanı genlerin ne durumda DEVREYE GİRDİĞİNİ VE GİRMEDİĞİNİ, genlerin AKTİVE OLMASINDA YA DA PASİF KALMASINA etki eden faktörleri ve modelleri inceler. Bu genetik ifade modelleri, genlerinize devreye girmelerini ya da devre dışı kalmaları buyuran bir mekanizma işlevi gören epigenomlar tarafından yönetilir. Epigenomlar gelen sinyaller doğrultusunda değişiklik gösterir. Bu sinyaller ise hücre içinden, komşu hücrelerden ya da dış dünyadan iletilir.
Epigenomların beslenme şekli, stres ve aile beslenme alışkanlıkları gibi aslında bir nesilden diğer nesle aktarılan genlere işleyen dış faktörlerden etkilendiği düşünülmektedir. Diğer bir deyişle her birimiz eşsiz, fiziksel bağlantılı, değiştirilemez bir genetik kod devralırken, yaşam tarzı ve BESLENME BİÇİMİ gibi epigenetik faktörler genlerimizin yönelimlerini radikal bir biçimde değiştirebiliyor.
PEKİ TÜM BUNLAR NE ANLAMA GELİYOR?
Sağlığımız üzerinde tahmin ettiğimizden daha çok kontrolümüz vardır. Şimdiye dek yüksek tansiyon, kalp hastalığı, kireçlenme, diyabet, kalp krizi ve kanser gibi rahatsızlıkların yaşlanmaya bağlı kaçınılmaz sonuçlar olduğunu, genlerimizin kaderimizi belirlediğini, direnmenin ise nafile olduğunu varsaymışızdır. Oysa epigenetik alanında yapılan araştırmalarla, bilimadamları artık İŞİN ASLININ BÖYLE OLMADIĞINI belirlemiş durumdalar.
Bir önceki yazımda yaşlanmanın da bir hastalık olduğundan ve yukarıda saydığımız “hastalıkların” aslında sadece yaşlanmanın semptomları olduğundan bahsetmiştim. Peki ne yapabiliriz? Yaşlanmanın önüne geçmek için uygun bir hayat tarzını benimseyebilir ve ensülinin işleri düzene sokmasına izin verebiliriz. Tanımların arasındaki dikkat çekici paralelliği farkettiniz mi?
Genlerinizin nasıl ifade bulduğunu değiştirmek elinizde. Stres, beslenme, alışkanlıklar, toksinler ve diğer faktörler kimyasal (hormonal) tetikleri devreye sokar ve genleri aktive ederek ya da pasifleştirirek genetik ifadenizi düzenler.
Bir çok araştırma hayat tarzındaki değişimlerin genetik ifade modelinde de değişimlere sebep olduğunu göstermektedir.
- Kalp hastalığı,
- Obezite,
- Diyabet, ve
- Kanser gibi rahatsızlıklara eğilimli olmanıza sebep olan binlerce gen vardır.
Fakat bu genlerin devreye girip girmeyeceği, yani hastalığa sebep olup olmayacağı nasıl bir hayat yaşadığınızla, beslenme şeklinizle, maruz kaldığınız toksinlerle, bedeninize aldığınız maddelerle, inançlarınızla ve stresle nasıl mücadele ettiğinizle belirleniyor olabilir.
Özet olarak, genleriniz sadece yatkınlıklarınızı belirler, kaderinizi değil. Yani diğer bir deyişle, top artık sizde.
PEKİ GENLERİMİZİ NASIL DEVREYE SOKAR VE DEVRE DIŞI BIRAKIRIZ?
Yaşam tarzınız şu ortamları hazırlayacaktır:
* “Sağlıklı” genleri devreye sokacak, ve
* Sizi göğüs ve prostat kanserine, iltihap, oksidatif stres, vb. durumlara maruz bırakan genleri de devre dışı kılacaktır.
Epigenetik kodlama genlerinizin ifade bulup bulmayacağını belirler. TÜM BU KODLAR TAMAMEN ORTAMINIZ VE YAŞAM TARZINIZ TARAFINDAN KONTROL EDİLİR.
Muhtemelen çoğunuz epigenetik kodlarımızın çocuklarımıza geçip geçmediğini merak ediyorsunuzdur; EVET. Buna epigenetik miras deniyor.
Kötü haber şu, yaşam tarzımızla ilgili yaptığımız olumsuz tercihlerle sadece kendimize zarar verdiğimizi sanırdık. Biz ne yaparsak yapalım çocuklarımız yine de genetik olarak temiz bir sayfaya sahip olarak dünyaya geleceklerdi. NE YAZIK Kİ BU BİLGİ DOĞRU DEĞİL. Epigenetik değişimler pek çok nesil boyunca aktarılabiliyor. Dolayısıyla yaşam tarzınızla ilgili yaptığınız seçimler sadece sizi etkilemiyor, aynı zamanda çocuğunuzu hatta torununuzu da etkiliyor.
İyi haber ise epigenetik değişimlerin potansiyel olarak geri dönüştürülebilir oluşu. YANİ ZARARIN NERESİNDEN DÖNERSEN KARDIR.
Alışkanlıklarınız kendi hayatınızın gidişatını etkileyeceği gibi sizden sonraki nesli de etkilecektir. İşte gelecek nesillere aktarmaya değecek bir hediye.
Haftaya görüşürüz!