Geçenlerde kaybettiğimiz sevgili arkadaşımız Yusuf’un karısı Gülten’imizi ziyaret ettik. Yusuf’un üç damarının vahim bir şekilde tıkalı olduğunu belirten doktoru acil bir koroner arter bypass ameliyatı önermiş.
Yusuf’un kaybına değindiğim yazıda, sağlıklı bir yaşam sürdürme çabasında olduğunu belirtmiştim. Bunu teyit eden Gülten, her gün bir saat yürüdüğünü söyledi.
Belli dönemlerde kan tahlili yaptırmıyor muydu? Doktorları kronik enflamasyon (geçmeyen yangısal süreç) belirtisi olan sedimantasyon, veya CRP (C reaktif Protein), veya açlık ensülin düzeylerine bakmamışlar mıydı?
Kronik enflamasyon konusuna daha evvel değinmiştim, ancak biraz daha ayrıntıya girmek ve önemini vurgulamanın okuyucularıma/arkadaşlarıma yararlı olabileceğini düşünüyorum.
Vücut öyle inanılmaz bir “makina”ki, bazı şeyler insanı çok şaşırtıyor. Örneğin, oksijensiz yaşamamız mümkün olmamasına karşın
- 10 metre derinliğe daldığımızda saf oksijenin zehirleyici olduğu, ve
- aerobik egzersiz yaptığımızda serbest radikal üretimi nedeniyle “oksijen tahribatına” maruz kaldığımızı biliyor muydunuz?
Tüple dalan dalgıçlar bu nedenle oksijen-helyum karışımı kullanırlar; helyum teneffüs etmek seslerinin vak-vak amcaya benzemesine neden olsa bile.
Ayrıca, bir çok kez sizlere aerobik egzersiz değil, anaerobik egzersiz önermemin de nedeni budur.
Atalarımız, Homo Sapiens, akşam yemeğini yakalamaya çalışırken veya kendilerini yem yapmak isteyen kaplandan kaçarken koşmazlar (aerobik), depar atarlardı (anaerobik). Yani kısa mesafede maksimum hıza ulaşmaya çabalarlardı. Ayrıca, çoğu zaman çıplak ayak oldukları için en muhteşem antioksidan olan “topraklanma” uygularlardı.
ENFLAMASYON NEDEN VE NASIL OLUŞUR
Enflamasyon vücudumuzun herhangi bir yabancı “istilacı “ya karşı savunma mekanizmasının (bağışıklık sistemi) devreye girmesidir. Bu yabancı istilacılar, patojenik (hasta yapıcı) mikroplar olabileceği gibi, sentetik kimyasal maddeler, veya fiziksel darbe ve yanık olabilirler. Akut enflamasyon’un klasik belirtileri, kızarma, şişkinlik, ağrı/sancı, ateşlenme ve iştah kaybı olmaktadır.
Bu süreç, algılayıcı hücrelerin patojenik bir istilacıyı veya fiziksel bir yaralanmayı algıladığı için devreye girer.
Örneğin, vücudunuz bir soğuk algınlığı virüsünün istilasına uğradığında, veya küçük ve yoğun bir LDL (kötü kolesterol) parçacığının damar duvarına yapıştığında, bu savunma mekanizması devreye girer.
Sonuç olarak, etkilenen dokular civarında, istilanın veya yaralanmanın niteliğine uygun biokimyevi reaksiyonlar başlar.
Bu karmaşık biokimyevi sürecin ayrıntılarına girmeyeceğim, ancak tüm bağışıklık reaksiyonları/tepkileri hücrelerimizi/dokularımızı korumak ve vücudumuzu kaybettiği dengeye kavuşturmak için oluşur.
Vücudumuz eski, sağlıklı haline kavuştuğunda enflamason da sona erer. Her şey olması gerektiği gibidir. Ancak, bu biokimyasal olgular sonlanmazsa ve enflamasyon süreci kontrolsüz bir şekilde devam ederse, ne olur?
Aşılar çoğu kez ekstrem tepkilere neden olur ve sitokin kasırgası olarak nitelenen oluşumu tetikler. Bu bağışıklık sistemi “tsunamisi” sağlıklı nürolojik dokuları etkileyince kalıcı hasar, sakatlık ve ölümle bile sonuçlanabilir.
Aşılanmanın neden olduğu daha ılımlı sitokin reaksiyonları ise kronik enflamasyon ile sonuçlanır.
Aşağıdaki bilgiler, yazının başında oksijen konusuna ve vücudun ne kadar “ilginç “bir makina olduğuna neden değindiğimi ve ana görevi bizi korumak olan bağışıklık sisteminin bir düşmana nasıl dönüşebileceğini açıklayacaktır.
GEÇMEYEN ENFLAMASYON (KRONİK YANGI)
Yukarıda değindiğimiz bağışıklık sistemi reaksiyonlarının kişinin algılaması/bilgisi dışında ve uzunca bir süredir devam ettiğini düşünün. Ağrı, sızı olmasa bile her şeyin normal olmadığı ve bir garip rahatsızlık hissetmeniz olasıdır.
Bu gayet açık bir şekilde kronik enflamasondur ve
- kalp hastalığı ve kanser
- Parkinson hastalığı ve MS
- astım
gibi hastalıklarla sonuçlanabileceğini aklınızdan çıkarmayın.
Kronik alerjiler de bağışıklık sisteminizin gerektiği gibi çalışmadığının belirtisi olabilir. Bu olgu, vücut alerjiye neden olan “şeyleri” tanımıyorsa bilhassa geçerlidir. Besinlerde ve çevremizde bu tür toksik (zehirli) maddeler, maalesef, bol miktarda bulunmaktadır.
Bağışıklık sistemimiz yukarda değindiğimiz zehirli maddeleri tanımadığı için, beklenen reaksiyonu vermektedir. Bu düşük düzey, devamlı, bağışıklık sistemi aktivitesinin diğer adı kronik enflamasyondur.
Sürekli stres altında olmanın yarattığı kortizol hormonu depolanması da bir süre sonra kronik enflamasyonla sonuçlanmaktadır.
BU KONUDA KİŞİ NE YAPABİLİR
İlk olarak, küçük miktarlarda ölümcül olmayan, fakat gittikçe artan miktarda depolanan sentetik kimyasallardan uzak durun. Bunlar kronik enflamasyona neden olur.
İki örnek verelim:
- florür ve klor içeren su içmek, ve
- klor ile “temiz tutulan” havuzlarda yüzmek.
Türkiye’mizde, diş sağlığı için iyidir bahanesiyle musluk suyumuzun florürlendiğini duymadım ama bu ABD de çok yaygın ve tartışılan bir konu.
Apartmanınızın deposunu ve yüzme havuzlarını dezenfekte etmek için en ucuz yöntem klorür kullanımıdır.
Vücudunuzdaki en büyük organın deriniz olduğunu unutmayın.
İşlenmiş besinlerden uzak durun. Organik, gerçek gıdalarla beslenin.
Şeker ve Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu (HFCS) şekerinden ve bunları içeren tüm yiyecek ve içeceklerden uzak durun.
Tahıl, süt ve süt ürünlerinden uzak durun. Ev yapımı yoğurt hariç.
Sentetik, ticari makyaj ürünleri ve deodoranları evinize sokmayın. Ter önleyici deodoranlara dokunmayın bile.
Ev temizleyici ürünlerini doğal olanlardan seçin. Yapabiliyorsanız kendiniz üretin. Saf sabun ve şampuan kullanın.
Stresinizi azaltın, iyi uyuyun ve spor/hareket i ihmal etmeyin. Günde 3 saatten fazla oturmamaya çalışın. 18 Mart 2015 tarihli “Hareketsizlik” yazımı tekrar okuyun.
Zerdeçal, zencefil, tarçın, ve öğütülmüş karanfil gibi ucuz ve inanılmaz enflamasyon önleyici baharatı her gün tüketin.
Yılda bir kaç kez kan tahlili yaptırın. Bilhassa CRP, Sedimantasyon ve açlık ensülini gibi yangı süreci işaretlerini dikkatle izleyin.
Haftaya görüşmek üzere.