Ensülini biraz daha derinlemesine araştırıp bu hormonun hayatımızda ne kadar önemli bir rol oynadığını farkedince, duyduğum hayreti sizinle de paylaşmak istedim.
ÖNCELİKLE, KİŞİSEL BİR BİLGİ VE BİR SÖZ
Daha önce bahsetmiştim, genellikle kahvaltıda şunları yiyorum:
- Bir çeşit meyve ( ahududu, böğürtlen, yaban mersini), ve güzel bir baharat karışımıyla, su kefirinden hazırladığım bir smoothie içecek,
- Hindistan cevizi sütüne yaban mersini, rendelenmiş elma, kara dut kurusu, ceviz, bir çorba kaşığı hindistan cevizi yağı, bir çay kaşığı kestane balı ve yine baharatlar karıştırıyorum.
Her ne kadar meyvelerin pek çok faydası olsa da günün geri kalanında meyve tüketmiyorum, zaten bu kahvaltıyla bünyeme hatırı sayılır miktarda fruktoz almış oluyorum.
Bir kan testi yaptırıp sonuçları sizinle de paylaşacağım; özellikle de AÇLIK ENSÜLİN VE LEPTİN SEVİYELERİMİ.
Sabahları düzenlediğim meyve şölenini azaltmam hatta kesmem gerekecek mi diye merakla bekliyorum.
Sanırım ensülinin öneminden bir önceki yazımda yeterince bahsetmiştim. Yine de sağlık ve hastalık açısından biraz daha ayrıntıya girmek gerekiyor.
Eğer hastalıkların temeline inersek şunu göreceğiz; ister basit bir soğuk algınlığı isterse kardiyovasküler bir hastalık, osteoporoz ya da kanser olsun, hastalığın temeli molekül ve hücre düzeyinde başlıyor. VE ENSÜLİNİN DE BU İŞTE MUTLAKA PARMAĞI OLUYOR, HATTA BAZEN TÜM SORUMLULUK ONA AİT OLUYOR.
DR. RON ROSEDALE’DAN BİRKAÇ NOT
Dr. Rosedale düzgün beslenme konusunda bir öncü, özellikle de bugün karşı karşıya kaldığımız METABOLİK BİR KIYAMETLE sonuçlanan “AZ YAĞ, ÇOK KARBONHİDRAT İÇEREN BESLENME BİÇİMİ” ile ilgili yaptığı bilinçlendirme nedeniyle.
Dr. Rosedale’in üzerinde durduğu bir başka konu ise sağlık kurumlarının, hastalığın kendisinden ziyade semptomları tedavi etmeye öncelik veriliyor olmasıdır.
Bir çok tıp doktorunun aslında bilim adamı değil, BÜYÜK İLAÇ ENDÜSTRİSİ tarafından üretilen “Semptom İyileştiren (?) İlaçları” pazarlayan iş adamları olduğunu öne sürmektedir.
Hastalarına kullanmakta oldukları bir dolu ilacı bıraktırıp sağlıklı diyetler uygulamalarını sağlayarak, kalp hastalığı, yüksek trigliserit / kolesterol, osteoporoz, şiddetli bacak anjini ve kanser gibi hastalıkların iyileşmesini sağlamıştır.
Hastalarından biri günde 102 ünite ensülin alıyordu ve kan şekeri 300 birimin üstündeydi. Çeşitli sebeplerle 8 ayrı ilaç kullanıyordu.
Doktorları ikinci by-pass operasyonunu geçirmesini isterken, bu hasta hastaneyi terkedip/kaçıp Dr. Rosedale’i görmeye gitti.
Bahsettiğimiz kişi şu anda ne ensülin kullanıyormuş ne de başka bir ilaç. Göğsünde hiç ağrı yokmuş ve haftada 4-5 kere golf oynuyormuş.
42 yaşındaki başka bir hastanın trigliserit seviyesi 2200, kolesterol seviyesi ise 950 idi ve kullandığı ilaçların hepsini maksimum dozlarda alıyordu. İşin ilginci bahsettiğimiz kişi kilolu bile değildi, oldukça zayıftı.
Dr. Rosedale bu hastanın ilaçlarını kestikten 6 hafta sonra lipid seviyeleri, hem trigliserit hem de kolesterol, 220 civarına düştü.
TİPİK TEDAVİ UYGULAMASI İLE İLGİLİ PROBLEMLER
Kardiyovasküler hastalıkların tipik tedavisi nasıl yapılır? Öncelikle kolesterolünüzü ölçerler. Yüksek kolesterolün (200 üstü) tedavisi için kolesterol düşürücü ilaçlar reçete ederler, bu ilaçlar da bedeninizin Koenzim Q10 üretimini sonlardırır. Peki ne işe yarar Koenzim Q10? Bu enzimin bedenin enerji üretimi için işlevi vardır ve enerji üretiminin devamının sağlanması için her hücrenin içinde bulunan küçük güç kaynakları olan mitokondriyayı korur. Bunun yanı sıra bedende Koenzim Q10 üretilmediğinde, daha önceki ensülin yazımda da değindiğim üzere, mitakondriyal etkinin azalmasıyla bedenin ensülin uyumu tehlikeye girer.
Zayıf bir kalp (konjestif kalp yetmezliği) için uygulanabilecek en iyi tedavilerden biri Koenzim Q10 takviyesidir. Fakat nedense doktorlar kolesterol seviyenizi DOĞRULUĞU ŞÜPHELİ BİR RAKAMA indirebilmek için, Koenzim Q10 üretimizini kesmekte bir sakınca görmezler.
“Doğruluğu şüpheli bir rakam” dememin pek çok sebebi var:
- Toplam kolesterol değeri, HDL (yüksek yoğunluklu lipoprotein) artı LDL (düşük yoğunluklu lipoprotein) artı Triglesitlerin 5’e BÖLÜNMESİ ile elde edilen rakama eşittir.
- Yukarıdaki formülden de görülebileceği üzere, kolesterolün kendisi değil karaciğerden hücrelere taşıyan ve sonra hücrelerden karaciğere taşıyan lipoprotein miktarları ölçülür. Diğer bir deyişle, A noktasından B noktasına kaç kişinin gittiğini saymaktansa, bu insanları kaç tane aracın taşıdığı hesaplanmaktadır.
- Kolesterol ve kardiyovasküler hastalıklar beraber hareket edebilir, fakat bu istatistik biliminde SAHTE / YANILTICI KORELASYON olarak tanımlanır. Sırf iki oluşum bir arada hareket ediyor diye, BU OLAYLARIN BİRİNİN DİĞERİNE NEDEN OLDUĞU ANLAMINA GELMEZ.
- Aslına bakarsanız, düşük kolesterolün kardiyovasküler hastalıklarda daha etkin olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu gösteren pek çok sayıda yeni çalışma var.
1950’li yıllarda, birinin kolesterolü düşüren bir mantar bulduğu rivayet edilir, böylece BÜYÜK İLAÇ ENDÜSTRİSİ de bu buluşu ilişkilendirecek bir hastalık keşfetmeye koyulur. Çok şükür Leptin aşısında başarılı olamadılar, fakat kolesterol düşürücü ilaçlar konusunda turnayı gözünden vurdular.
Kişisel bir deneyim: O zamanlar henüz 40 yaşında bile olmayan yeğenimin toplam kolesterol seviyesi sadece 171 idi. İster inanım ister inanmayın, oldukça ünlü bir kardiyolog olan doktoru kolesterol düşürücü statin ilaçlardan (lipitor) kullanması için çok ısrar etti. Tabii yeğenim bu ilaçları hiç kullanmadı.
Yukarıdaki resimde su kayağı yapan yakışıklı, yeğenim Hasan Ellialtıoğlu olur.
Aklıma başka bir olay daha geldi: Çok sevdiğimiz bir hanım arkadaş kolesterol düşürücü ilaç kullanıyordu, bende bunu almamasını önerdim. İnanmayacaksınız, kolesterol seviyesi düştü.
Bu konudaki tavsiyelerimi sadece 330 total kolesterolun altında olan yakınlarıma öneririm.
Kolesterol düşüren ilaçların ayrıca pek çok olumsuz yan etkisi bulunuyor, bunlardan şimdilik bahsetmeyeceğiz.
Bunun yerine size hastalığa sebep olan ana etkenin tedavi edilmesindense semptomların tedavi edilişine dair başka bir örnek daha vereceğim. Diyelim ki burnunuz akıyor ve doktora gittiniz, doktorunuz muhtemelen size nazal dekonjestan , yani burun tıkanıklığını gideren burn damlası reçete edecektir. Oysa hastalığınız ilerledikçe muhtemelen sonunda bir Kulak, Burun, Boğaz uzmanına gitmeniz gerekecek ve sinüs iltihabınız olduğunu öğreneceksiniz.
Soğuk algınlığı dolayısıyla ortaya çıkan burun akıntısını semptomunu dekonjestan ilaçlarla tedavi etmeye çalıştığınız zaman ne olur? Bu ilaçlar mukus üretimini durdurarak tıkanıklığın giderilmesini sağlar. Peki vücudumuz neden mukus üretiyor? Çünkü vücudumuz hücre zarlarını bu şekilde temizleyip arındırmaya çalışır. Mukusun başka ne işlevi vardır? Virüsleri öldüren son derece kuvvetli bir antikor olan salgısal IgA (İmmunoglobulin A) barındırır. Eğer mukus olmazsa, IgA da yok demektir.
Dekonjestan ilaçlar ayrıca kan damarlarının; kılcal damarların ya da küçük atardamarların, ve bir akıntı yaratmak adına mukus tabakasına baskı uygulayarak ittiren silia denilen saç benzeri çıkıntıların büzüşmesine de sebep olur. Kan akışı ulaşmayan bu damarlar paralize olurlar ve siliyer akış, yani salgının hareketi de durur.
Uzun lafın kısası, çoğu doktor küçük bir akıntıyı engellemek için koskoca bir göletin oluşmasına sebep oluyor.
Daha pek çok örnek var, ama sizi sıkmak istemiyorum.
Bir sorununuz varsa gerçekten kökenine bakmanız gerektiğini söylemek yeterli olacaktır.
Neden soğuk algınlığına yakalanırız? Neden herkes aynı anda hasta olmaz? Sizce zayıf düşmüş bir bağışıklık sistemi GERÇEKTEN BİR HASTALIK MIDIR?
Yıllardır şekerin bağışıklık sistemini zayıflattığını biliyoruz. Fazla söze gerek var mı?
Yukarıda bahsettiğimiz “hastalıkların” hepsi aslında YAŞLANMAK denilen sürecin semptomlarıdır. Hayat döngüsü için tek bir gösterge varsa, o da ENSÜLİN’dir, özellikle de ensülin direnci.
Hikayenin özü,
- Düzgün beslenin,
- Hareket edin, egzersiz yapın,
- Zihninizi sakinleştirin, meditaston yapın.
Böylece ne ilaç kullanmaya ihtiyacınız olur ne de doktorların bir takım semptomlarınızı tedavi etmesine.
“ Ne yapayım benim genetik mirasımda kusur var” deyip geçmeyin. EPİGENETİK KONUSUNA DAHA ÖNCE DE DEĞİNMİŞTİK.
Haftaya görüşmek üzere.