Habersiz bir sınavla başlayalım; aşağıdaki yanıtların hangisi doğru?
- yağlar enerji veya ısı yakıtı olarak kullanılmış
- yağlar dışkı veya idrar olarak çıkarılmış
- yağlar kasa dönüşmüş
Bir çok doktorun, diyetisyenin, spor hocasının ve sokaktaki insanın yukarıdaki yanıtlardan birini seçtiğine inanmayacaksınız, ama bu bir gerçek. HEPSİ DE YANLIŞ.
Kilo kaybının metabolik süreci konusundaki cehalet ve kafa karışıklığı inanılacak gibi değil.
Metabolik süreci, basitçe, yediklerimizin “Yaşam’a” dönüşme süreci olarak tanımlayabiliriz.
Kilo kaybettiğimizde, yağların “nereye gittiği”nin hesaplanması BMJ (British Medical Journal) dergisinde yakın bir geçmişte yayınlandı.
Özetleyelim:
Gereğinden fazla tüketilen karbonhidrat ve proteinler “trigliserid” olarak tanımlanan bir yağa dönüşürler. Trigliseridler karbon, hidrojen ve oksijen atomlarından oluşan moleküllerdir. Bu moleküllerin atomlarına bölünmesi “oksidasyon” olarak bilinen süreç sayesinde gerçekleşir. Oksidasyon süreci ile 10 kg yağ, solunum yoluyla dışarıya atılan 8.4 kg karbon dioksit, ve 1.6 kg suya dönüşür.
Yağ depolarını direkt olarak enerjiye dönüştürmek mümkün olsaydı, vücut bir bomba gibi patlardı. Yukarıdaki hesabın gösterdiğini özetlersek, kişi yağ yaktığında, bunun % 84 ünü nefes vererek, % 16 sını da su olarak ter ve idrar yoluyla vücuttan atmaktadır.
Araştırmacılar, bir saat “yan gelip yatma” yerine çok ağır olmayan bir egzersiz yapıldığında, nefes alıp-verme oranı yükselmekte olduğunu, ve bu nedenle metabolik süreçin yedi kat arttığını saptamışlar. Ancak unutulmaması gerek şey, fazla ve yanlış besinlerin tüketilmesi bu zayıflama sürecini sekteye uğratma potansiyeline sahip oluşudur.
BESİN SEÇENEKLERİMİZ
İlk olarak bir hatırlatma: Fazla kilolarıyla uğraşmak zorunda olan kişilerin çoğunda leptin ve ensülin direnci sorunu bulunmaktadır. Leptin ve Ensülin konusundaki yazıları (16 Mart 2016 ve 30 Mart 2016 tarihli) tekrar okumanızı öneririm.
Leptin açlık durumunuzu kontrol eden bir hormondur ve salgılanması artınca, beyninize “artık doydun, daha fazla yeme” sinyalini gönderir. Sizde yemeyi kesersiniz.
Leptin direnci geliştikçe, vücudunuz / beyniniz artık leptinin yolladığı mesajı duyamaz hale gelir. Dr. Richard Johnson’ın araştırmaları gayet açık bir şekilde rafine şeker’in (bilhassa früktoz) leptin direncinin başlıca nedenlerinden biri olduğu gibi, “yağ yakma” sürecini de engellediğini göstermektedir.
Temel olarak, leptin ve ensülin direnciniz varsa (ikisi genelde beraber görülür) ve siz füktoz ve tahıl yemekte israrlıysanız vücudunuzu yağ üretmeye ve depolamaya programlıyorsunuz anlamına gelir.
Kilo sorununuz varsa, tüm gıdalardan aldığınız früktoz miktarını günde 15 – 25 gram la sınırlamanızı öneririm.
Hangi besinlerde ne kadar früktoz olduğunu aşağıdaki web sitesinden öğrenebilirsiniz:
www.foodintolerances.org/fructose-food-tables.aspx
Özetleyecek olursak:
- İşlenmiş gıdaları bırakın ve gerçek besinler tüketin
- Tüm tatlandırılmış meşrubatı evinizden çıkarın, temiz, saf su tüm sıvı ihtiyacınızı karşılar
- Tahıl, süt/süt ürünü ve baklagilleri hayatınızdan çıkarın
- Aralıklı oruç tutmayı hayatınızın bir parçası yapın
- Aç karnına egzersiz yapmayı tercih edi
Şimdilik bu kadar, haftaya görüşmek üzere.
Sevgili kardesim Ulusan,
Seni gonulden tebrik ederim! Tamamiyla dogru yoldasin ve insanlari da dogru bilgilendirdigin icin seni bir ” Saglik kahramani” olarak goruyorum. Umarim konuyu bilmeyen saglik mensuplarindan/doktorlardan tepki almazsin! Cunki bircok uzman doktorun dahi bilmedigi konular bunlar ve 40 yildir insanlar yanlis bilgilendiriliyorlar.
Basarilarinin devamini diliyorum, esenlikle kal.
Dr. Levent SAHIN
Hollanda
Böyle güzel yorumlar, iyiki bu blog’a başlamışım diye düşündürüyor beni. Sağolun, beni çok mutlu ettiniz.