BESLENMEİPUÇLARIÖNERİLERÖNERİLERSAĞLIKUYARILAR

MİGRENİN OLASI SEBEPLERİ ÜSTÜNE YENİ BİR ÇALIŞMA

Yazar: 27 Temmuz 2016 Yorum yok

“Migren Ağrısı”na daha önceki yazılarda da değinmiştik;

20 Temmuz 2015 tarihli, “Duygusal Özgürleştirme Tekniği (EFT)”, ve

29 Haziran 2016 tarihli, “Çok Şaşırıyorum” yazılarıma göz atabilirsiniz.

 

Her iki yazıda da, migren atağı geçiren kişilerin deneyimlediği ağrıyı rahatlatmak, en azından azaltmak amacıyla uygulanabilecek ‘tapping’ yöntemini önermiştim.

954819_1408618552684977_2046345880_n

Fotoğraftakiler sevgili arkadaşlarımız Atilla ve Gülbin Atakol. Daha önce size sözünü ettiğim, ‘tapping’ yöntemi ile migren ağrılarından kurtulan kişi de Gülbin.

 

Birazdan değineceğim yeni bulguların, hem ona hem de tüm migren ağrısı çekenlere faydası olacağını umuyorum.

 

BAZI İSTATİSTİKLER

 

Migren Araştırma Vakfı (MFR)’nın yaptığı çalışmaya göre, sadece Amerika Birleşik Devletlerinde 38 milyon insan, ve dünya çapında 1 milyar insan, migren dolayısıyla şiddetli baş ağrılarından muzdarip. Yine Amerika’daki kadınların %18’i, erkeklerin %6’sı ve çocukların %10’u migren ağrısından şikayetçi. Bu da her yıl 1.2 milyon kişinin migren şikayetiyle acil servise gittiği anlamına geliyor.

 

Özetlemek gerekirse, migren büyük bir medikal sorundur. Her ne kadar tedavisi zaman, zaman zor bir hastalık olarak tanımlansa da, Cincinnati Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde yapılan yeni bir araştırma, doktorların daha etkin tedavi protokolleri geliştirmesine yardımcı olacağa benziyor.

 

MİGREN AĞRISIYLA BAŞA ÇIKMAK NEDEN ZORDUR?

 

Mayo Clinic’e göre, migrenle yaşamanın zor olmasının pek çok sebebi var. Öncelikle migren dayanılmaz baş ağrılarına sebep olabiliyor, üstelik ağrı çoğu zaman başın tek bir bölgesinde oluyor. Bunun dışında bulantı ve kusmaya, gözlerde şimşek çakması gibi görüşü etkileyen rahatsızlıklara, ses ve ışık hassasiyetine de sebep olabiliyor. Bazı insanlar arada sırada migren ağrısı çekerken, bu ağrılar bazılarının günlük hayatının bir parçası haline gelebiliyor.

 

Migren ataklarına sebep olan pek çok etken olması işin en can sıkıcı yanı herhalde. Hormonal değişimler; örneğin beyindeki seratonin (diğer adıyla mutluluk hormonu) seviyesindeki değişimler, bazı ilaçlar; örneğin doğum kontrol ilaçları ya da nitrogliserin içeren ilaçlar, bazı yiyecekler ve besin takviyeleri; özellikle monosodyum glutamat (MSG) (ayrıntılı bilgi için 29 Haziran 2016 tarihli, “Çok Şaşırıyorum” yazıma bakabilirsiniz, MSG den  bahsetmiştim) bu etkenlerden sadece bazıları. Bazı durumların önlenmesi mümkünken, bazıları ise ne yazık ki değil.

 

Neyse ki bahsedeceğimiz Ohio’da yapılan yeni araştırma sonucunda, düşük vitamin seviyelerinin migren sorununa yol açabilme olasılığının değerlendirilmesi, hasta ve doktorlara migrenin kontrol altına alınması için yeni seçenekler sunabilir.

 

YENİ ARAŞTIRMANIN ORTAYA KOYDUĞU BULGULAR

 

Amerika’nın en iyi Pediatri Hastanelerinden biri olan, Cincinnati Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde yapılan bu yeni araştırma, hastanenin Başağrısı Merkezi’nin profesörlerinden Nörolog Dr. Suzanne Hagler tarafından yürütülmüş.

 

Araştırma hastanenin Başağrısı Merkezi’ne başvuran hastalar üzerinde uygulanmış. Çocuk, ergen ve genç yetişkin gruplarındaki migren hastalarının kayıtları incelenmiş. Araştırmacılar özellikle D Vitamini, koenzim Q10, folat, riboflavin eksikliği olan hastalara odaklanmışlar, çünkü bu maddelerin eksikliğinin şiddetli migren ağrılarına yol açabileceği hipotezi sınanıyormuş.

 

Araştırma sonuçları ise bu varsayımı çoğunlukla doğrulayarak, migren ağrıları ile D Vitamini, koenzim Q10, riboflavin eksikliğinin doğrudan bağlantısı olduğunu göstermiş. Yalnızca folat eksikliği ile migren arasında doğrudan bir bağlantı kurulamamış.

 

 

Araştırmada yer alan bilim adamları şu bulguları elde etmişler:

  • Migren hastalarının büyük bir bölümünün D Vitamini, koenzim Q10, riboflavin seviyeleri normal seviyenin altında seyretmekteymiş.
  • Kız çocukları ve kadınların düşük koenzim Q10 seviyesine sahip olma olasılıkları daha yüksekken, erkek çocukları ve yetişkin erkeklerin D Vitamini eksikliğine sahip olma olasılıkları daha fazlaymış.
  • Ara sıra migren ağrısından şikayetçi olan kişiler, bu ağrıları sürekli yaşayanlara kıyasla daha yüksek koenzim Q10, riboflavin seviyelerine sahiplermiş.

 

Bu çalışmada bahsedilmese de ben yine bazı noktaları vurgulamak istiyorum. Lütfen bu söyleyeceklerimi dikkate alın.

 

6 Mayıs 2016 tarihli, “Kolesterol, Bölüm 2” başlıklı yazımın sonunda yer alan “KOLESTEROL DÜŞÜRÜCÜ İLAÇLAR ÜSTÜNE KISA BİR NOT” diye başlayan bölümü lütfen okuyun.

 

Kolesterol düşürücü statin ilaçlar, bedenimizin doğal koenzim Q10 üretimini durduruyor, büyük ihtimalle D Vitamini üretimini de kısıtlıyor. Çünkü bedenimiz D3 Vitamini sentezleyebilmek için kolesterole ve güneş ışığına maruz kalmaya ihtiyaç duyuyor.

 

Aldığınız ilaçların, migren ağrılarına da sebep olabileceğini bir düşünün bakalım.

 

Eğer vitamin ve mineral seviyelerinde düşüklüğün migren ağrılarıyla bağlantısı olduğu bulunduysa, o zaman migren tedavisi için en ideal yolun yine sağlıklı beslenmeden ve takviyelerden geçeceğini öngörebiliriz.

 

Riboflavin seviyesi yüksek besinlere örnek vermek gerekirse:

  • Ev yapımı yoğurt
  • Kuşkonmaz
  • Ispanak ve koyu yeşil yapraklı diğer sebzeler
  • Tavuk
  • Balık
  • Yumurta

Özetle, “tapping” yöntemine devam, günde 20-40 dakika vücudun % 50 sini güneşe maruz kılmak. Eğer kolesterol düşürücü ilaç alıyorsanız D3 vitamin takviyesi yapın. Koenzim Q10 takviyesi yapın; yaş ilerledikçe vücudun üretimi azalıyor. Ve yukarıdaki besinleri sık, sık tüketin,

 

Bugünlük bu kadar, umarım bu bilgiler faydalı olmuştur.

 

 

Haftaya görüşmek üzere!

 

 

 

Yorum Yapın