Meğer 5 video daha seyretmem gerekiyormuş; sonuncusunu dün izledim. Toplam 10 saat.
Bugün bağışıklık (immün) sistemimiz konusunda çok önemli bir konuya değinmek istiyorum.
Avcı-Toplayıcı atalarımız sağlıklı/temiz bir ortamda yaşamıyorlardı. Zorunlu olarak her gün haşır, neşir oldukları trilyonlarca bakteriye vücutlarını yaşam sahası (ev) olarak tahsis ettiler. Bu bakterilerde, buna karşın, evi zararlı bakterilerden koruma görevini üstlendiler. Bağışıklık sistemimiz de böyle oluştu.
Bağışıklık sistemini düşmanın kim olduğunu bilmeyen bir ordu gibi düşünün. Vücudumuzda barındırdığımız “iyi” bakterilerin başlıca görevi sistemi bu konuda eğitmektir.
Buna da temelde MİKROBİYOM diyoruz. Vücudumuzun içinde, dışında ve organlarımızda kaç bakteri barındırdığımızı biliyor musunuz? Yaklaşık 700 trilyon.
Bağışıklık sistemimizin % 75 – 90 ı kalın bağırsağımızda olduğundan ( yani bu yararlı bakteriler), bağırsak sağlığımızın önemini kavramamız için yeterlidir sanırım.
Tabii ki mikrobiyomumuzun önemini de.
Bir çok hastalık mikrobiomumuzun iyi bakterilerin tümüne maruz kalmamış olmasından kaynaklanır. Bu da, doğal olarak, bağırsak sağlığımızı da olumsuz yönde etkiler.
Doğum sırasında mikrobiomumuza bir göz atalım. Bebek normal doğumla dünyaya gelirse annenin doğum kanalındaki bakterilere ekspoze olur ve “tüm” bakterilerle ”tanıştığı” için yaşamına başlarken “hazırlıklıdır”. Tabii burada varsaydığımız, annenin hamilelik süresinde antibiyotik ve diğer zararlı kimyasalları kullanmamış olması.
Eğer bebek sezaryen ameliyatıyla dünyaya getirilirse, annenin doğum kanalındaki bakterileri ile “tanışma” şansını yitirir. Bu da, ilerideki yaşamında bebeğin bazı hastalıklara karşı bağışıklık eksikliği çekmesine neden olur.
Dr. Perlmutter, söyleşisinde çok güzel bir yaratıcılık örneğine değiniyor. Sezaryen doğumu zorunlu bir bebeğin annesinin doğum kanalına doktorunun yerleştirdiği bir sünger, doğumdan sonra bebeğin yüzüne konuyor ve böylece bebek annenin mikrobiomundaki tüm bakterilere maruz bırakılıyor. Buna bir nevi “aşı” diyebiliriz.
Bir evvelki yazıda da değindiğim üzere, Dr. Liz Lipsky’nin bugün ki bağışıklık sisteminini tanımlamasını tekrarlayacağım: “Eski günlerde bağışıklık sistemlerimizin işi başından aşmış durumda idi. Şimdi ise, bol vakti olan ve ne muziplik yapabileceğini tasarlayan ergenlere benziyor”.
Bağışıklık sistemimiz bugünler de neden böyle atıl?
- Anti-bakteriyel sabunlar (anne sütünde bile kalıntılarına rastlanıyor)
- Mikrop öldürücü el kremleri (bazı süpermarketlerde bile var)
- Toprak, ot ve doğayla temassızlık
- Kötü kimyevi içerikli şampuan ve sabunlarla her gün yıkanma
Sizi bilgilendirmek için, bir kaç örnek.
Bunu açık bir şekilde ortaya koyan bir araştırma sonucunda, değişik yerlerde yaşayan çocukların bağışıklık sistemleri “ölçülmüş”. En etkin bağışıklık sisteminden başlayarak, sıralama söyle:
- Gelişmekte olan ülkelerin köyünde yaşayanlar
- Gelişmiş ülkelerde kırsal kesimde yaşayanlar
- Gelişmiş ülkelerde şehirlerin banliyölerinde yaşayanlar
- Gelişmiş ülkelerin şehirlerinde yaşayanlar
Şehirlerde yaşayan çocuklar yararlı bakterilerle “tanışamadıkları” gibi, çok zararlı kimyasallara ve yiyeceklere maruz kalmaktalar.
Peki “sağlıklı bir mikrobiom” için neler yapmamız gerekiyor?
Lütfen 26 Mart 2015 de yayınladığım “Prebiotikler, Probiotikler ve Mikrobiom Üzerinde Kısa Bir Not” yazısını tekrar okuyun.
Daha da önemli, Google dan bulabileceğiniz
Mindbodygreen.com/Dr. Robynne Chutkan videosunu izleyin.
Önerilerim, özetle:
- Her 10-15 günde bir İYİ sabun ve şampuanla yıkanın. Diğer günlerde sade su ve ayak, bacak arası ve koltuk altı sabunlanarak duş.
- Anibakteryal ve diğer kimyevi pisliklerde uzak durun
- İçinde zararlı kimyasallar bulunmayan diş macunu kullanın (içindekiler etiketini dikkatlice okuyun)
İyi sabun olarak neyi kastettiğimi, İYİ OLMAYAN bir sabun örneği ile anlatayım.
1949 yılında Dial firması, ter kokusunu önleme iddiasıyla bir sabunu piyasaya sürüyor. Doğal olarak, hemen, dünya çapında, çok popüler bir sabun oluyor.
Terin koku yapmamasını sağlayan kimyasal madde HEXACHLOROPHANE. Bu bir beyin zehri (neurotoxin) olup, ABD de 15 ve Fransa da 39 kişinin beyin hasarı nedeniyle ölmesine neden oluyor. ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) bu zehri 1972 yılında yasaklıyor. Kim bilir bunun yerine ne koydular???
Kısa bir not: Aspartame (Zero Kola da kullanılan) adlı yapay tatlandırıcı da bir beyin zehri (neurotoksin); aklınızda olsun.
Günümüzde beslenme sorunları, yani kötü beslenme, ve bunların otoimmün hastalıklarına nasıl yol açtıkları bir sonraki yazının konusu. Ancak, evde 15 dakikada yapabileceğiniz bir test ile BAĞIRSAK SAĞLIĞINIZI, ve spesifik olarak candida durumunuzu ölçmenizi önereceğim. Bu sizi bir sonraki yazıya iyi hazırlar.
Sabah kalktığınızda, aç karnına, bir bardak içme suyunun içine tükürün ve 15 dakika izleyin.
Bağırsaklar sağlıklıysa, suda yukarıdaki resimdeki oluşumlar gerçekleşmez.
Eğer yukarıdaki resimde gördüğünüz durum varsa, BAĞIRSAKLARINIZDA VE OTOİMMÜN SİSTEMİNİZDE SORUNLARINIZ VAR DEMEK.
Bazı okurlarımın yazılar uzun olunca dikkatlerinin dağıldığını ve yazının tümünü okuyamadıklarını belirtmeleri üzerine daha kısa ve bir kaç “taksitte” yazıyorum. Bu konudaki görüşlerinizi rica ederim.
Gelecek sefer’e kadar.