Geçen yazımızda Kandida sorununuzun olup, olmadığını saptamanız için bir tükürük testi önermiştik. Kaçınız bunu yaptınız?
Kandida bağırsak sağlığınızı bozması dışında, şeker tutkunuzu da arttırır; bunu aklınızda tutun.
Bağırsak sağlığımızın bağışıklık sistemi ve otoimmün hastalıklarına yakalanmamak için önemini devamlı olarak vurguladık. Ancak, biz sadece 2500 yıl önce Hipokrat’ın söylediğini tekrar ediyoruz:
TÜM HASTALIKLAR BAĞIRSAKLARDA BAŞLAR.
Bağırsak sağlığımızın ne kadar çabuk bozulabileceğini vurgulamak amacıyla, size, “sızdıran-bağırsak-sendromunu”nu kısaca anlatacağım.
Bağırsaklarımızda, bağışıklık sistemimizin ilk koruyucusu diyebileceğimiz, bir astar bulunmaktadır. Kötü beslendiğimizde, kronik olarak stresli olduğumuzda, kronik enflamasyon durumunda olduğumuzda, ilaç aldığımızda (bilhassa antibiyotikler), kandida mayası sorunu yaşadığımızda, bu astar geçirgen (permeable) duruma gelmektedir. Normal hallerde kanımıza karışması bu astar tarafından engellenen hazmedilmemiş besinler, mayalar, toksinler, ve diğer “atıklar” kanımıza kolayca karışır duruma gelirler.
Sonuç: enflamasyon, kronik enflamasyon, ve büyük bir olasılıkla, otoimmün hastalıklarına yakalanma olarak özetlenebilir.
“Sızdıran-bağırsak-sendromu”nun ne kadar kolay bir şekilde oluşabileceğini anlatayım.
Buğday tükettiğinizde, 1-2 saat bağırsaklarınız bu “sızdırma” konumunda kalır.
Daha ürkütücü bir deneye de değineyim. Üniversite öğrencilerine sabah kahvaltısı olarak “McDonald’s Breakfast” (yani glütenin dışında başka “pislikler” de içeren bir kahvaltı) verilmiş. Buna inanmayacaksınız ama, bağırsakların normal, sızıntı yapmayan, konuma gelmesi tam 14 gün sürmüş.
OTOİMMÜN HASTALIKLARINA YAKALANMIŞ KİŞİLER BUNUNLA NASIL BAŞEDİYORLAR?
Otoimmün hastalığına yakalanmış kişilere, eğer klasik (alopatik) bir doktora başvururlarsa, genelde ilaç tedavisi uygulanıyor. Videolarda söyleşi yapılan bir hasta, 20 ilaç verildiğini anlatarak işin vahametini ortaya koydu. İlk aşamada ilaçların bazı semptomları hafiflettiği, ancak hastalığı tedavi etme, geçirme, gibi bir sonuç alınmadığı açık bir şekilde gözlenmekte. Hatta, bazı ilaçların “durumu “ daha da bozduğu ortaya çıkıyor.
Videolarda söyleşi yapılan hastalar, ilaç tedavisinin, yani semptom tedavisinin, işe yaramadığını görerek, evvelki yazılarda da belirttiğimiz Fonksiyonel Doktorlara baş vurarak, doğru bir adım attıklarını anlatıyorlar. Ayrıntılı kan tahlilleri, bağırsakların dikkatli bir şekilde incelenmesi, zehirlenme (toxicity) olasılığının analizi, ve, tabii, hastayı iyi tanıma süreci böylece başlıyor.
Bu videoları 10 saat izledikten sonra, hasta ve fonksiyonel doktorların ortaya koyduğu sonuçlar, MS, Çelyak hastalığı, Haşimoto, Lupus. Vitiligo ve diğer otoimmün hastalıklarının, “Kapsamlı Giderme Diyeti” uygulanarak çözüm getirecek ilk adımı atmış oluyorlar. Aşağıdaki besinleri 30 gün tüketmeyerek, hastalığınızdan kurtulmanızı denemenizi hararetle öneriyorum. Bu 10 saat içinde söyleşi yapılan tüm hastalar, sağlıklarına kavuştuklarını teyit ettiklerini bilmenizi isterim.
Peki, hangi yiyecekleri diyetlerinden çıkardılar?
- Tahıllar (glüten)
- Şeker ve yapay tatlandırıcılar
- Süt ve süt ürünleri
- Baklagiller
- Mısır
- Soya
Bu çok ciddi. Lütfen, 11 Mart 2015 tarihli “Beslenme/Sağlık” yazısını tekrar okuyun. O yazıda ne yiyip, NE YEMEMENİZ gerektiğini ayrıntılı bir şekilde anlatıyorum.
SAKINMANIZ GEREKEN DİĞER ŞEYLER
- İşlenmiş gıdalar (mümkünse “İçindekiler” etiketi olan hiç bir besini almayın).
- İçinde kötü kimyasal maddeler bulunan (köpürtücü gibi) diş macunu, sabun, ve şampuan. Bazılarında kanserojen kimyasallar, hatta glüten bile var.
- Bebek mamalarında bile bulunan alüminyum. Bir beyin zehri olan bu metal, terletmeyen deodorantlarda (antiprespiran) ve aşılarda da bulunmakta. Evde alüminyum folyo da kullanmayın.
- GDO içeren meyveler ve sebzeler; bunların % 80 inin içinde böcek ilacı bulunmakta.
- Ev eşyalarında ve giysilerde kullanılan tutuşmayan kumaşlar.
- Plastik şişeler ve kaplar. Bunlarda zehirli bir madde olan BPA bulunmakta. Cam şişe ve kaplar kullanın.
- Sigara. Sigara içilince ciğerlerdeki dokular/proteinler nitelik değiştirdiklerinden bağışıklık sistemi tarafından hücuma uğrayabiliyor.
- Teflon.
- Bir çok kozmetik ürününde zehirli kimyasallar bulunmaktadır; bazı rujlarda kurşun bulunduğunu biliyor musunuz? Hanımların biraz seçici davranıp, zehirli olmayan ürünler bulabileceğine eminim.
Listeyi uzatabilirim ama mesajı aldığınızı umuyorum. Maalesef, soluduğumuz kirli / zehirli hava, ve çevremizdeki zararlı kimyasallara maruz kalma karşısında elden bir şey gelmiyor.
ABD de üretilen bazı tarım ilaçlarının yurt içinde kullanılması yasak. Ancak, bunların ihracı serbest. Yani, kendi vatandaşını zehirlemen yasak ama başka ülkelerin vatandaşlarını zehirlemende bir sakınca yok. Bu nasıl bir medeniyet/insanlık anlayışı?
Okuduğum kadarıyla, Washington, D.C. de 90.000 lobici var. Biliyorsunuz, bunların görevi, ABD kongresinden istedikleri kanunları geçirmek, istemediklerini de engellemek. GDO içeren gıdaların paketinde bunu belirten etiket konması yasasını bu nedenle yıllardır geçiremiyorlar herhalde.
Ve, tüm dünya Donald Trump nasıl başkan seçilebildi diye şaşkın. Sistemin kokuştuğunu protesto etmek bunu belki izah edebilir.
BESİN TAKVİYELERİ
Aşağıdaki takviyeler, bağırsak sağlığı ve bağışıklık sistemi için oldukça önemli; kullanmanızı öneririm.
- D vitamini
- Çinko (zinc)
- Zerdeçal
- Glutathione
- Omega-3
- B12 vitamini
- Chlorella (vücuttaki ağır metalleri temizlediği söylenir)
SON OLARAK BEYNE DEĞİNELİM
Söyleşilerden birinde, bir doktor çok ilginç bir bilgi aktardı. Bir hastaya böbrek nakli yapılmış ve vücudun, yani bağışıklık sisteminin, bunu reddetmesini engellemek için önlem alınmış. Hastaya hem bu reddetme olayını engelleyen bir ilaç, hem de plasebo olan, yani hiç bir ilaç niteliği olmayan, yeşil bir sıvı verilmiş. Gerçek ilacın dozu her gün azaltılmış ve sonunda hasta sadece yeşil sıvıyı içerek böbreğinin reddine mani olduğuna inanmış. VE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ YENİ BÖBREĞİ REDDETMEMİŞ.
Bu beynin ne kadar güçlü olduğunun güzel bir kanıtı sanırım.
Ancak beynin gücünü kullanabilmek için çalışmamız gerek.
Bir çok hastalığın kökü kişinin kendisini sevmemesinden oluşur. Bunun nedeni çocuklukta yaşanan kötü deneyimler, ve başka değişik psikolojik olaylar olabiliyor. Çaba gösterip kendimizi sevmemiz gerekiyor. Bunu nasıl yapabiliriz?
- Duygusal Özgürleştirme Tekniği (tapping)
- Meditasyon
- Canınızı sıkan olayları kaleme almanız; bunları isterseniz bir günlükte tutun, isterseniz yazdıktan sonra yakın.
Video söyleşilerinden aldığım bilgileri sizin için özetledim. Umarım bu bilgilerden yararlanıp, öneriler çerçevesinde yaşam tarzınızda uygulamaya koyarsınız. Unutmayın ki, genlerimizin % 90 ından fazlasını iç, içe yaşadığımız bakterilerden alırız; anne ve babadan değil. Benimseyeceğinizi umduğum yaşam tarzınız, iyi genleri açmanızı, kötü genleri de kapatmanızı mümkün kılar. Yukardaki bilgiler çerçevesinde düşünün bunu.
İnsanın bu “yeteneği” ni inceleyen bilim dalına EPİGENETİK diyoruz, yani genlerin üstünde.
21 Nisan 2016 da yayınlanan “Epigenetik” yazısını tekrar okumanızı öneririm.
Haftaya görüşmek üzere.