İPUÇLARIÖNERİLERSAĞLIKTARİFLERUYARILAR

SAĞLIK SORUNLARINIZIN ÇOĞU, DOKTORUNUZUN YAKLAŞIMLARI VEYA EŞİN, DOSTUN İLAÇ ÖNERİLERİ İLE ÇÖZÜMLENMİYOR

Yazar: 31 Mart 2017 Yorum yok

Bu konuya neden değindiğimi merak ediyorsunuz herhalde. Bir çok tanıdığım ve arkadaşım aşağıda resmini koyduğun ilaç kutusuyla beraber yaşıyorlar neredeyse. Olabilir tabii, diyeceksiniz, ancak sağlıklarına kavuşabiliyorlar mı sizce? Bence, buna olumlu bir yanıt vermek pek olası değil.

imgres

 

Hiç unutmamanız gereken bir şey var; HER İLACIN YAN ETKİLER VARDIR. Yani bir şeyi düzeltirken başka bir şeyi bozarlar. Klasik doktorlar (alleopatik tıp) yangını söndürmekle değil, dumanı yok etmekle uğraşırlar daha ziyade, ve bunu da bir reçete yazarak gerçekleştirirler.

Lafı fazla uzatmayacağım; bir sağlık sorununuz varsa bunu kendiniz araştırın ilkönce. Sonuç olarak, bir doktora danışmak gerektiğini düşünürseniz, bir “Fonksiyonel Tıp” uzmanına veya bir “Fitoterapist” ilk seçeneğiniz olsun. 9 Aralık 2016 tarihli “Birkaç Not” yazıma bakmanızı öneririm.

Ve lütfen, falanca çok iyi sonuç almış lafına inanarak İLAÇ TAVSİYESİ KABUL ETMEYİN.

Son olarak, doktorunuzun her lafına inanmayın. Daha evvel de yazdığım üzere, bir çok doktor KOAH nın tedavisi olmadığını dile getirmekte. Aynı şekilde, Maküler Dejenerasyon (Sarı Nokta) hastalığının da tedavisi olmadığı söylenmekte. GERÇEK ŞU Kİ; BU İKİ HASTALIK DA TEDAVİ EDİLEBİLİYOR.

 

  1. MAKÜLER DEJENERASYON (SARI NOKTA)

 

Bu hastalığın oluşmasının tıbbi ve bilimsel nedenleriyle kafanızı şişirmeye ve ilginizi kaybetmeye niyetim yok. Birçok hastaya söylenen şey, görme sorunlarını çözmenin olanağı olmadığı. İşin özeti bu.

North Chicago Veterans Tıp Merkezinde, Dr. Stuart Richer (OD, PhD) adlı bir araştırmacı, tek başına, Maküler Dejenerasyon sürecinin, besinsel takviyeler ve beslenme değişiklikleri ile ters çevrilebileceğini belgelendirmiş bulunmaktadır.

Sarı Nokta hastalığının gözünüzün arkasındaki tahribatı aşağıdaki resimde görülmekte.

understanding-macular-degeneration-basics_macular-degeneration

 

 

Yeni öğrendiğim bir tedavi yöntemi var şimdi; göze bir enjeksiyonla ilaç veriliyor. Bunun ne kadar başarılı olduğu konusunda bilgim yok, ancak pahalı bir yöntem olduğu kesin.

İlaç veya enjeksiyona karar vermeden, aşağıdaki “doğal” rejimi denemenizde yarar var. Sonuçlar sizi de şaşırtabilir.

 

  • UV-mavi ışık lensleri olan güneş gözlüğünü, gündüz ve dışarıda olduğunuzda takmayı alışkanlık haline getirin.
  • Ispanak ve kıvırcık lahana tüketin, suyunu için.
  • Aşağıdaki takviyeleri her gün alın:
    • – Lutein (6-12 mg)
    • – E Vitamini (200-400 IU)
    • – Selenium (organik, 200 mcg)
    • – B12 Vitamini (300 mcg)
    • – Magnezium (400 mg)
    • – C Vitamini (500-2000 mg)
    • – Yaban Mersini Ekstresi (120-240 mg)
    • – DHA-zengini balık yağları (1000mg DHA içeren)
    • – Kükürt içeren besinler (glutathione, ALA, N-acetyl cysteine veya taurine)

 

  • Magnezium ile dengelemezseniz yüksek dozlu kalsium takviyesi almayın.
  • Hidrojenize olmuş yağları tüketmeyin (trans yağlar) zira bunlar Omega-3 dengesini bozar.
  • Düşük yağ önerilen diyetlerden uzak durun. Bunlar retinadaki Omega-3 yağlarını etkisizleştirir.
  • Sarmısak, yumurta, kuş konmaz, ve soğan gibi kükürtü bol besinler tüketin.

 

 

  1. REFLÜ

 

Reflü oldukça yaygın bir sağlık sorunu olup, midede fazla asit olmasından kaynaklandığı sanılmaktadır. Bu oldukça yaygın bir tıbbi teşhis olup, milyonlarca insanı etkilemektedir.

Rflünün nedenine girmeden, midede fazla hidroklorik asit olmasıyla, yeterince asit olmamasının semptomları neredeyse aynıdır. ANTİASİT İLAÇLARI ALMAYA BAŞLAMADAN, AŞAĞIDAKİ BASİT TESTİ UYGULAMANIZI ÖNEMLE ÖNERİRİM.

Bir çay kaşığı karbonatı suyla iyice karıştırıp için. Eğer 3 dakika içinde geğirmezseniz midenizde yeterli asit yok demektir. Durum bu ise, eczaneden betaine hidroklorik takviye ilacı alın.

Ayrıca, midenizde yeterli asit olması, reflü ile savaşınızda size yardımcı olacaktır. Ayrıntısına girmiyorum.

Şimdi reflüye dönelim. Bu rahatsızlık, midenizdeki asidin, midenizde değil, olmaması gereken yere, yemek borunuza (esophagus) “kaçması” nedeniyle olur.

 

GERD

 

 

Resimden de göreceğiniz üaere, alt esophagal büzücü kas (lower esophagal sphincter), normal şartlarda, büzülerek mide asidinin yemek borunuza gitmesini engeller. Reflü sorunu bu büzücü kasın görevini yapmamasından kaynaklanır ve mide asidi yemek borunuza geçer.

Reflünün semptomlarına girmeyeceğim, zira bu yazıyı okuyanlar bunu gayet iyi bilirler.

Eğer reflünüz varsa, ve tartışma konusu olabilecek, klasik bir doktora baş vurduysanız, büyük bir olasılıkla “proton pump inhibitör” denen Prilosec veya Prevacid gibi ilaçlar almanız önerilecektir. BUNLAR ÇOK TEHLİKELİ İLAÇLARDIR.

Eğer bu ilaçlardan alıyorsanız, HİÇ BİR ZAMAN ANİDEN TÜMÜYLE ALMAYI KESMEYİN. Tedricen, dozajı azaltın ve minimum dozaja indiğinizde, bu ilaçları H2-blockers olarak tanımlanan Tagamet, Cimetidine, Zantac, veya Ranitidine gibi ilaçlarla ikame edin. Daha sonra da bu ilaçında dozajını, bir kaç haftalık süre içinde, tedricen azaltarak, tümüyle bırakın.

Peki, şimdi ne yapacağım diye düşünüyorsunuzdur. Önerim, aşağıdaki stratejiyi uygulayarak, mide-yemek borusu arasındaki akışkanlığı normale döndürmeniz.

  • Kafein, alkol ve nikotin içeren tüm TETİKLEYİCİ gıdalardan vazgeçin.
  • Midenizdeki asit yetersizliğini, deniz tuzu gibi katkılarla, düzene sokun.
  • Hirdoklorik asit tableti kullanın.
  • Diyetinizi sağlıklı bir şekle dönüştürün. Tükettiğiniz hazır, paketlenmiş yiyeceklerden ve şekerli yiyeceklerden vazgeçin. Bu yiyecekler reflünüzü azdıracakları gibi, mide ve bağırsaklarınızdaki bakteriyel dengeyi bozarlar. Sağlıklı probiyotikler tüketin; ev yapımı yoğurt, kefir, turşu ve kombuça
  • D Vitamini düzeyinizi optimize edin; kan tahlilinizde bu düzeyin 60 ng/ml olması gerekir.
  • Bir egzersiz programına başlayın.

 

  1. YAPAY TATLANDIRICILAR

 

Bu konuyu pek uzatmayacağım. Değinmemin nedeni, geçenlerde eski bir sınıf arkadaşımla aramızda geçen bir konuşma. Bu arkadaşım, yapay bir tatlandırıcı olan SPLENDA kullanıyor, ve bunun tamamen sağlıklı olduğu konusunda oldukça iddialı bir fikre sahip.

İlk olarak, HİÇBİR YAPAY TATLANDIRICI GÜVENLİ/SAĞLIKLI/ZARARSIZ DEĞİLDİR. Bunların en tehlikelisi Aspartamdır; 28 Eylül 2015 tarihinde yayınladığım “250 Milyon Amerikalıyı Etkileyen Parazit: Kandida” videosunu izlemenizi öneririm.

İkinci önemli nokta, sıfır kalori nedeniyle kilo vereceğiniz palavrasına inanmak. Bunları kullananların çoğunun kilo aldığı saptanmıştır.

Tüm dünyada, Splenda kullanıcılarından sağlıklarının olumsuz bir şekilde etkilendiği şikayetleri gelmektedir. Bu şikayetlerin arasında, mide/bağırsak sorunları, kasılma nöbetleri, baş dönmesi, migren, bulanık görme, kilo alma, kan şekeri artışları, ve alerjik reaksiyonlar bulunmaktadır.

Şirket yöneticilerinin beyan ettikleri gibi Splenda zararsız bir madde değildir. Yiyecek ve İçecek sektörünün güçlü lobi faaliyetleri nedeniyle, Splenda ve diğer yapay tatlandırıcılar konusunda ne derece zararsız olduklarını araştıran çalışmalar yapılmamaktadır.

Splendanın, “şekerden yapılıyor, onun için şeker gibi tadı var” sloganı çok yaygın etki sağlamıştır.

 

Sahiden Şeker mi?

 

Splenda temel olarak suklarosdur ve bu da laboratuvarda geliştirilmiş sentetik bir kimyasaldır.

Splenda doğal olarak sıfır kalori değildir. Ancak , vücudunuz bunu metabolize edemediği için, sıfır kalori gibi işleniyor. Eğer metabolize edebilseydik sıfır kalori de olmayacaktı.

Daha fazla ayrıntıya girerek sizleri sıkmak istemem. Özetle, tüketilmesi tehlikeli bir kimyasaldır.

Aşağıdaki resim, ne demek istediğimi güzel bir şekilde belgelendirmekte.

sucralose_testimonials

 

Şimdilik bu kadar. Haftaya görüşmek üzere.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorum Yapın