Aşağıda fotoğrafı olan Obez Fare, genetik mutasyon geçirmiş, dolayısıyla sağlıksızlaşmış ve obez olan bir fare cinsine dönüşmüş. Yıllar boyunca obezite araştırmalarında model olarak kullanılmıştır, OYSA BU FARELERİN OBEZ OLMA SEBEPLERİ BİLİM ADAMLARI İÇİN UZUN ZAMAN BİR BİLİNMEZ OLARAK KALMIŞTIR.
Evet, bahsettiğimiz sağ taraftaki arkadaş. Hayır lütfen, “Bu da tıpkı şeye benziyor,” demeyin; bu pek hoş olmaz……
1994 yılında Jeffrey Friedman’ın, obez farelerin DAHA ÖNCE KEŞFEDİLMEMİŞ bir hormon olan LEPTİN hormonuna sahip olmadığını bulmasıyla obezite hakkındaki bilinmezlik de açığa çıkmış oldu. Bu tombul arkadaşımıza leptin hormonu enjekte edildiğinde, sadece haftalar içinde farecik zayıfladı, canlandı ve sağlığını geri kazandı. Bu keşif tüm dünyada “Obezite tedavisi bulundu” manşetleriyle duyuruldu.
Büyük İlaç Endüstrisinin gözlerinde oluşan dolar işaretlerini hayal edebilirsiniz; büyük miktarlarda leptin hormonu üretip çok paralar kazanacaklardı.
Bu hayalin çok uzun ömürlü olmadığını memnuniyetle söyleyebilirim. Obez farelere yapılduğı gibi obez ve aşırı kilolu insanlara leptin hormonu enjekte edildiğinde, bu insanlarda leptin eksikliği olmadığı tam tersine leptin fazlaları olduğu ortaya çıktı.
Bu bireylerde LEPTİN DİRENCİ oluşmuştu ve leptin takviyesi yapmak pek de işe yaramıyordu.
VÜCUDUMUZDA 37 TRİLYONDAN FAZLA HÜCRE VARDIR
Bedenimizi oluşturan HÜCRE CUMHURİYETİNİN gerçekleşebilmesi için bu hücrelerin birbirleriyle iletişime ve etkileşime geçmesi gerekmektedir.
37 trilyon hücre birbiriyle iletişime geçebilip, harika bir oluş içerisinde bulunabiliyorken, yalnızca 7.4 milyar insanın tozu dumana katıyor oluşu ne kadar acı değil mi?
Hayatımız ve sağlığımız, birlikte uyum içinde hareket edebilmeleri için bilginin hücrelerimize ne derece doğru aktarıldığına bağlıdır. Yani bireysel hücrelerin arasındaki iletişim sağlığımızın ve hayatımızın niteliğini belirler.
İletişimi ise hormonlar üstlenir. Dolayısıyla hayatınızın ve sağlığınızın kalitesini belirleyen vücudunuzdaki en önemli moleküller HORMONLARDIR.
LEPTİN
Leptin YAĞ HÜCRELERİ tarafından üretilen son derece güçlü ve etkili bir hormondur.
Leptin’in keşfinden önce yağ, çoğu insanın kurtulmak istediği çirkin bir enerji istifleme deposu olarak algılanıyordu. Bu keşfin ardından yağ, yumurtalıklar, pankreas ve hipofiz bezi gibi tüm vücudu, özellikle de beyni etkileyen bir endokrin organı olarak değerlendirilmeye başlandı.
Bilimin şimdiye dek ortaya çıkardığı kadarıyla, leptin beyninize iki hayati biyolojik amacı ileten en güçlü regülatör görevindedir; yani YEMEK YEMEK VE ÜREMEK. Yağ dokunuz leptin aracılığıyla, beyninize ne zaman acıktığınızı ve yemek yiyip yeni yağlar depolamanız gerektiğini, ne zaman üreyip bebek yapmanız gerektiğini, ya da sağlığınızı korumak ya da iyileştirmek için ne zaman daha fazla mesai harcamanız gerektiğini (kısmen ensülini kontrol altına alarak) iletmektedir.
Eğer bir birey çok yağ üretiyorsa, aldığı ekstra yağ daha fazla leptin üreterek, beyninize gereğinden fazla yağ depolandığını, daha fazlasına gerek olmadığını ve fazlasının yakıt olarak kullanılması gerektiğini iletir.
Leptin şu durumlarda belirgin bir rol üstlenmektedir:
- Obezite,
- Kalp hastalıkları,
- Osteoporoz,
- Otoimmün hastalıklar,
- Enflamatuar (yangısal süreç) hastalıklar, ve
- Kanser
Kanınızda “normal” sayılan düzeyin üstünde leptin ve ensülin dolaşıyorsa, yani bu hormonlara direnç gelişmişse, bu kalp-damar sisteminizde tahribata, ve genel sağlık durumunuzda bozulmaya neden olur.
Dolayısıyla leptin genel sağlık durumunuz ve yaşlanma hızınızın belirlenmesi için hayati önem taşımaktadır, bu yüzden LEPTİN DİRENCİNİ ÖNLEMEK İÇİN ELİMİZDEN GELENİ YAPMALIYIZ.
PEKİ LEPTİN DİRENCİ NASIL GELİŞİR?
Leptin direnci, tıpkı ensülin direnci gibi gelişir; HORMONUN YÜKSEK MİKTARDA SALGILANMASIYLA.
15 Mart 2015 tarihli, “Sağlık ve Beslenme” başlıklı yazımda ensülin ve leptin direnci ile ilgili bir örnek vermiştim. Bu tıpkı, kötü kokan bir odada oturmaya benzer. Başta kötü kokuyu alırsınız, fakat bir müddet sonra “sinyal” daha fazla algılanmamaya ve siz de kötü kokuyu almamaya başlarsınız.
Şeker yağ hücreleri tarafından metabolize edildiğinde, yağ hücreleri aşırı derecede leptin salgılar ve bu durum tıpkı ensülin direnci gelişmesi gibi leptin direnci gelişmesine de sebep olur.
Yani bu iki durum beraberce oluşur. Leptin (ve ensülin) seviyelerini tekrar düzene sokmanın tek yolu ise sağlıklı bir beslenmeyle ani yükselmeleri engellemek olmalıdır.
Bana tuhaf gelen şeylerden biri, bazı diyetisyen ve doktorların günde 5-6 öğün yemek yenilmesini önermesi. Bu öneri benimsendiğinde , günde 2-3 sefer yerine 5-6 kez ani ensülin ve leptin yükselme yaşanması anlamına gelmektedir.
TIPKI TAHILLAR GİBİ ŞEKER DE YASAKLAR LİSTESİNDE
VURGULAMAK istediğim son şey ise, eğer leptin direnci geliştirmek istemiyorsanız derhal Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu tüketmeyi DURDURMANIZ olacak.
AÇLIK LEPTİN SEVİYENİZ NORMALDE 5-6 ng/mL SEVİYESİNDE OLMALIDIR. Kan tahlili yaptırarak bunu öğrenmenizi öneririm.
YÜKSEK FRUKTOZLU MISIR ŞURUBU HAKKINDAKİ BAZI GERÇEKLER
Yapay yollarla üretilmiş bu tatlandırıcıyı BEYNİNİZ GERÇEK BESİN OLARAK ALGILAMAZ, dolayısıyla bu tatlandırıcıyı tükettiğinizde yağ hücreleriniz tarafından leptin üretilmez ve “açlık merkezine” uyarı gitmez. Gherlin adında bağırsaklar tarafından salgılana bir başka hormon daha vardır, bu hormon aracılığıyla size verilen yemek yeme sinyali de KESİLMEZ, ve sürekli aç hissedersiniz.
Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu beyaz sofra şekerinden (sukroz) %20 daha tatlıdır ve %50 daha ucuzdur. Kapitalist bir toplumdaki şirketlerin birincil önceliği maksimum karı elde etmekse, sizce hangi tatlandırıcıyı kullanmayı tercih edeceklerdir?
İşte süpermarket raflarındaki, büyük olasılıkla Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu içeren ürünlerin bazıları:
- Ekmekler,
- Kahvaltılık gevrekler,
- Salata sosları,
- Tatlandırıcılar ve çeşniler,
- Makarna sosları,
- Fıstık ezmesi,
- Reçel,
- Meşrubatlar,
- Bisküvi ve kurabiyeler, vs.
LÜTFEN ETİKETLERİ OKUYUN.
Haftaya en az leptin kadar önemli olduğundan ensülin konusuna tekrar değineceğim.